Sunday, April 29, 2012

Optimization vs. Heuristic: Is less more?

Below I share the video of a talk by Gerd Gigerenzer on how people actually make decisions in an uncertain world. He underlines the important distinction between decision making under "uncertainty" (when individuals do not know the probability distributions that underlie outcomes of interest) and decision making under "risk" (where the process generating the outcomes is not deterministic but people know the random process governing these outcomes).  


The bottom line of the talk is that the best strategy for a person deciding under risk (for example when you gamble in the casino where you know the odds of being dealt a given combination of playing cards) is not necessarily the best strategy in a world of uncertainty (for example when you make a portfolio allocation). He does not criticize the assumption that individuals act rationally. Instead he makes the point that in an uncertain world rational decision making often times utilizes heuristic (or intuitive) strategies guided by fewer variables that are directly observable instead of complicated models with many variables which are not directly observable. Having observed an individual's behavior, economists tend to interpret this behavior AS IF it is the result of  optimization by an individual with full (or bounded) rationality who is guided by a complicated decision model subject to certain limitations on her mental capacity and imperfect information about the parameters of that model. He argues that heuristic models are what rational agents do and should follow given informational constraints and time limitations. Therefore, as Gigerenzer argues, the predictions we make about future behavior and outcomes can be quite sensitive to which of the two models (heuristic decision or optimization) we assume people follow.

While these points are  probably (or rather hopefully) well-taken by many economists, we currently lack a satisfactory framework to model heuristic decision making processes. The issue is further complicated by the fact that such a modelling approach needs to allow for the circumstantial nature of heuristic thinking. In other words, we need to think about the decision maker as having a toolbox of models, rather than a single model, to choose from depending on the nature of the problem at hand and the feasibility constraints she faces. In this sense it will surely be harder to discipline our formal analyses of decision making so as to agree with other economists on the basic modelling principles. It may take a while for economists to switch from the current modelling approaches as they are convenient and more importantly widely accepted.

Many times we don't care how the decision has actually reasoned when he made a decision with the excuse that we don't get to witness her thought-process anyway. However, we increasingly have greater access to behavioral and psychological clues that are suggestive of the intermediate steps she has followed to reach a given conclusion. Evidence on these intermediate steps should be checked against what outright optimization and different heuristics would suggest. 

Yoksulluğun İktisadı - Giriş

Şu vakte kadar kalkınma iktisadına hep makro bir çerçeveden bakmakla yetinmiş, özellikle yoksulluk konusunda mikro-iktisadi literatüre ucundan bile girmemiştim. Bir süredir elimden düşüremediğim bir kitap sayesinde yoksulluğun sebepleri hakkında ve yoksullukla mücadelede belli başlı kalkınma iktisatçılarının önerilerinin ne olduğu konusunda biraz da olsa fikir edinme şansım oldu.

Kitabın adı Poor Economics: A radical rethinking of the way to fight poverty (Yoksulluğun İktisadı: küresel yoksullukla savaş üzerine yeniden düşünmek). Kitabın yazarları MIT'den Abhijit V. Banerjee ve Esther Duflo. Uzun bir süredir yoksulluğun en yaygın olduğu ülkelerde saha çalışmaları yapan bu iki ekonomist 2003 yılında Poverty Action Laboratuarını kuruyorlar. Sonradan Abdül Latif Jameel Poverty Action (J-PAL) adını alan bu laboratuar 2010 yılına kadar geçen yaklaşık 7 senelik süre zarfında 40 ülkede toplam 240 rastlantısallaştırılmış kontrollü deney (randomized controlled trial) --kısaca RKD-- gerçekleştiriyor. Bu deneylerde araştırmacılar deneyin hedef kitlesini "tedavi" ve "kontrol" olarak rastgele seçilmiş iki ayrı gruba ayırıp tedavi grubuna müdahelede bulunurken kontrol grubuna müdahelede bulunmayarak söz konusu müdahelenin etkilemesini bekledikleri sonuçlar açısından iki grubu kıyaslama yoluna gidiyorlar. Örneğin bağırsağı parazit kurtçuklardan temizleyen hapların (de-worming pill) Kenya'da farklı köylerde yaşayan yoksul ailelerin okul çağındaki çocuklarına farklı zamanlarda sağlanması yoluyla bu tarz br müdahelenin okula devamsızlık üzerindeki etkisi incelenebiliyor. Bu tarz kıyaslamalar belirli şartlar altında müdahele ile sonuçlar arasında nasıl bir nedensel ilişki olduğuna dair bilgi sağlıyor. Tedavi (veya müdahele) grubu ve kontrol grubu arasındaki bu karşılaştırma kendi başına müdahele ile gözlenen sonuçlar arasındaki nedenselliğin hangi mekanizmalar yoluyla ortaya çıktığına dair kati bir fikir vermese de farklı nedensellik ilişkilerine dayanan farklı teorilerin geçerliliğini test etmek için ve bulgular ışığında mevcut teorileri değiştirmek veya geliştirebilmek için bir rehber oluyor.

Poor Economics yoksulluk tartışmasında birbirine zıt iki yaklaşımdan bahsederek açılıyor: Jeffrey Sachs'ın başını çektiği ilk yaklaşım az gelişmişliğin önemli ölçüde bir takım değiştirilemez faktörler (makro- ve mikro-coğrafi özelliklerin, iklim, doğal kaynaklar ve sömürgecilik, köle ticareti gibi geçmişteki travmatik olayların bugüne kadar süren etkileri) tarafından belirlendiğini ve bu faktörlerin az gelişmiş toplumları yoksulluk kıskacına hapsettiğini savunuyor. Bu fikre göre kalkınma sürecinde birden fazla denge mevcut; ve yoksulluk dengesinde kısılmış bir ülke için dış yardımlar o toplumun ve onu teşkil eden bireylerin bu dengenin çekim gücünden sıyrılmasını sağlayacak itici güç (big push) işlevini görüyor. Bu fikrin arkasındaki temel dayanak bu toplumların birçok zaman kendi iç dinamikleri ile yoksulluk kapanından kurtulamayacağı kabulü. Basitçe ifade etmek gerekirse yoksulluk kıskacı (poverty trap) t anındaki gelirle t+1 anındaki gelir arasında biçim olarak S harfini andıran bir ilişkinin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Düşük gelir seviyesinde ilişki pozitif ama oldukça yayvan, orta gelir seviyesinde t anındaki gelir artışı t+1 periyodunda çok daha belirgin bir pozitif etki yapıyor. Gelir seviyesi daha da yükseldikçe bu pozitif ilişki tekrardan zayıflıyor, yani düzleşiyor. Sonuç olarak belirli bir gelirin altındaki bireylerin (ve/ya ülkeler) gelirlerindeki artış yeterince büyük olmadıkça yoksulluktan daimi olarak kurtulmaları mümkün olmuyor. Bu yüzden yoksulluk dengesine takılı kalmış ülkelere dışarıdan yapılacak yardımlar bu ülkelerin daha yüksek gelirli kalkınma dengesine ulaşmasında önemli bir rol oynuyor.  

İkinci yaklaşım ise yoksulluğun az gelişmişliğin getirdiği kaçınılmaz ama geçici bir aşama olduğunu savunuyor. William Easterly ve Dambisa Moyo'nun başını çektiği bu yaklaşıma göre yoksulluk kıskacı diye bir şey yok, o yüzden yardımların sağlayacağı bir "big push" en iyi ihtimalle ülkelerin kalkınma hızını --o da geçici olarak-- artırabilir ama uzun vadede kalkınma seviyelerine olumlu bir etki yapamaz. Dahası bu görüşü savunanlar dış yardımların kalkınmakta olan az gelişmiş ülkelere faydadan çok zarar getirdiğini düşünüyor. Demokratik siyasetin eksik olduğu, kurumsal altyapının zayıf ve yolsuzluğun yaygın olduğu bu ülkelerde doğrudan yardımların karar alıcıların çıkarlarını olumsuz yönde değiştirdiğini, yerel ve uluslararası yardım kurumlarının meseleye varoluşsal kaygılarla yaklaştıkları için çözüm üretmekten çok çözümün önünde engel teşkil eden endüstriler haline geldiğini savunuyor. "Yoksulları yalnız bırakın, sadece kurumsal dönüşüme destek verin ve iktisadi bireyler kendileri için en iyi olanı yapacaklardır" diye özetleyebileceğimiz bu zihniyet özel mülkiyetin korunduğu iyi işleyen bir piyasa mekanizmasının, doğrudan müdaheleden daha etkili olduğunu öne sürüyor.

Yazarlar yoksulluğun belli başlı sebeplerine farklı başlıklar altında değinirken mercek altına aldıkları meseleleri hep bu iki karşıt yaklaşım ekseninde değerlendirip ampirik bulguların hangi alanda hangi görüşü daha çok desteklediğini ortaya koymaya çalışıyor. Kitap genel olarak pratiğin çoğu zaman bu teorik ikiliğin ima ettiği kadar siyah-beyaz olmadığını, doğru cevabın yoksulluğun hangi sebebini ele aldığımıza göre ve tartışmanın hangi boyutuna odaklandığımıza bağlı olarak değiştiğini gösteriyor. 

Kitabın ilk kısmında Duflo ve Banerjee hane halkı bireylerinin yoksulluktan kurtulabilmelerinin önündeki engellere mikro ölçekteki kararlar penceresinden bakıyor. Sırayla açlık/beslenme, sağlık, eğitim meselelerinin rolünü tartışan kitap, ardından üreme oranı, nüfus artışı ve hane halkı sayısını belirliyeci faktörler ve bunların yoksulluk için ne ifade ettiğinden bahsediyor. Kitabın ikinci kısmı kurumsal faktörlere ayrılmış. Bu kısımda yoksulların karşılaştığı belirsizlik ve risklerin önemi ve bu bağlamda risk yönetiminde sigortaların oynaması gereken rol irdeleniyor. Ardından mikro-finansman hareketinin yoksullukla mücadeledeki pozitif rolüne ve kısıtlarına dair oldukça soğuk kanlı ve objektif bir değerlendirme sunuyor. Bu meseleyle ilişkili olarak neden yoksulların çoğu zaman kendilerini yoksulluk kıskacından çıkaracak kadar tasarruf yap(a)madıklarını sorgulayan yazarlar bu hususta psikolojik bariyerlerin ve özellikle de oto-kontrol sorunlarına vurgu yapıyor. Yoksulluktan kurtulma konusunda bireylerin girişimcilik potansiyellerini yeteri kadar kullanamamalarının kurumsal sebeplerine değinen kitap, düşük karlılık konusunda ölçek ekonomisinin rolüne, ve yoksul kesimin kurduğu işlerin küçüklüğü ve kısa vadeliliğinin çözülmesi gereken önemli sorunlar olduğuna değiniyor. Ayrıca ne gibi teşvik mekanizmalarının ise yarayabileceği üzerine ipuçları sunuyor. Kitabın son kısmında soruna biraz daha makro bir pencereden bakarak siyasal-iktisadi bir bakış sunan yazarlar alçak gönüllü ve ayağı yere basan bir çözümleme ile tartışmalarını sonlandırıyor.

Bu yazı dizisinde kitabın tartıştığı çalışmalardan örnekler de vererek Banerjee ve Duflo'nun yoksulluk sorununa nasıl yaklaştıklarını farklı başlıklar altında irdeleyeceğim. Yer yer kendi soru ve yorumlarımla bu önemli çalışmanın önemli bulduğum noktalarına kısaca değinmeye çalışacağım. Herkese iyi okumalar.

Not: Guardian'da Poor Economics'in yazarlarından Abhijit Banerjee ile kitap hakkında yapılmış röportajı buradan okuyabilirsiniz.